LMT Hisseleri- Lockheed Martin’in Kârı Düştü, Temettüsü Yükseldi!
LMT Hisseleri– Lockheed Martin (NYSE:LMT), 2025 yılının ikinci çeyrek finansal sonuçlarını açıkladı. Şirket, net kârında geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık %80’lik sert bir düşüş yaşadı. Bu gelişme, yatırımcılar arasında bir süredir devam eden belirsizlikleri artırdı. Ancak, şirketin güçlü nakit akışı ve istikrarlı temettü politikası, uzun vadeli yatırımcılar için hala cazibesini koruyor.
Lockheed Martin’in açıkladığı verilere göre, ikinci çeyrekte net kâr 342 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu rakam, önceki yılın aynı dönemine kıyasla önemli bir azalma anlamına geliyor. Ancak düşüşün temel nedeni, 950 milyon dolarlık tek seferlik bir zararın şirketin bilançosuna yansıması oldu. Bu zararın detayları, ulusal güvenlik gerekçesiyle kamuoyundan gizli tutuluyor. Şirket operasyonları ise genel anlamda sağlam kalmaya devam ediyor.
Finansal zorluklara rağmen, Lockheed Martin yıl sonunda serbest nakit akışının 6,6 milyar doların üzerine çıkmasını bekliyor. Bu, şirketin nakit üretme kapasitesinin sürdüğünü ve yatırımcılara sağladığı temettüleri karşılamak için güçlü bir kaynak olduğunu gösteriyor.
Temettü ödemeleri konusunda da Lockheed Martin’in kararlı duruşu dikkat çekiyor. Şirket, son çeyrekte hissedarlara toplam 1,3 milyar dolar temettü dağıttı. Bu temettü ödemesi, hisse başına 3,30 dolar olarak gerçekleşti ve temettü verimi %3,14 seviyesinde bulunuyor. Üstelik Lockheed, tam 22 yıl boyunca kesintisiz olarak temettü miktarını artırmayı başarmış bir şirket olarak öne çıkıyor. Bu uzun süreli temettü artışı, yatırımcılara güven veren önemli bir gösterge.
Lockheed Martin’in faaliyet alanları savunma sanayinin kritik segmentlerini kapsıyor. Şirket, dünyanın en gelişmiş savaş uçağı olarak kabul edilen F-35 Lightning II programının ana yüklenicisi olmasının yanı sıra ileri teknoloji füze sistemleri, askeri uydu teknolojileri ve NASA ile iş birliği yapılan uzay projelerinde de aktif rol alıyor. Bu çeşitlilik, Lockheed’in sektör içindeki konumunu güçlendiriyor.
Şirketin uzun vadeli başarısının temelinde, devlet ile yapılan uzun süreli ve sağlam sözleşmeler ile artan küresel savunma harcamaları bulunuyor. Özellikle ABD ve müttefik ülkeler, artan jeopolitik riskler ve küresel güvenlik tehditleri karşısında savunma bütçelerini düzenli olarak artırmaya devam ediyor. Bu durum, Lockheed Martin gibi büyük savunma sanayi firmalarının gelirlerinde yüksek bir öngörülebilirlik sağlıyor ve şirketin finansal istikrarını destekliyor. Savunma harcamalarındaki bu artış, Lockheed Martin’in yeni projeler alması ve mevcut programlarını genişletmesi için kritik bir zemin yaratıyor.
Ancak, yatırımcıların beklentileri ve risk iştahı farklılık gösteriyor. Bazı yatırımcılar için piyasalardaki dalgalanmalara rağmen istikrar ve düzenli temettü geliri en önemli öncelik olurken, diğerleri daha yüksek getiri potansiyeline sahip, ancak riskli ve hızlı büyüyen sektörlere yöneliyor. İşte tam bu noktada, yapay zekâ (AI) sektörü yatırımcıların ilgisini çekiyor ve ön plana çıkıyor. Teknoloji alanındaki hızlı gelişmeler, dijital dönüşüm ivmesi ve hükümetlerin teknoloji politikalarındaki değişiklikler, yapay zekâ şirketlerine büyük fırsatlar sunuyor.
Son yıllarda, özellikle Trump dönemi tarifeleri ve yerli üretim politikalarının tekrar gündeme gelmesiyle, ABD’de faaliyet gösteren veya bu alana yeni giren yapay zekâ firmaları için oldukça avantajlı bir ortam oluştu. Bu politikalar, tedarik zincirlerinin yeniden şekillenmesini sağlarken, yerli üretime ve teknolojik bağımsızlığa verilen önemi artırdı. Bu durum, AI şirketlerinin hem kamu hem de özel sektörde büyümesini hızlandırıyor ve bu şirketlere yönelik talebi artırıyor.
Wall Street’te bazı yapay zekâ şirketleri, güçlü araştırma-geliştirme (Ar-Ge) yatırımları ve hızla genişleyen müşteri portföyleri ile dikkat çekiyor. Bu şirketler, devlet destekli projelerden aldıkları sözleşmelerin yanı sıra özel sektörle yaptıkları iş birlikleri sayesinde önemli büyüme potansiyeline sahip. Uzmanlar, bu yapay zekâ hisselerinin, Lockheed Martin gibi köklü ve büyük savunma şirketlerine kıyasla hem daha yüksek getiri potansiyeli taşıdığını hem de daha hızlı büyüme imkânı sunduğunu belirtiyor.
Ayrıca, yapay zekâ sektörü sadece finansal anlamda değil, teknolojik inovasyon ve küresel rekabet açısından da büyük bir öneme sahip. AI teknolojileri; savunma, sağlık, finans, otomotiv ve enerji gibi birçok kritik sektörde devrim niteliğinde yenilikler getiriyor. Bu nedenle, bu alandaki şirketlere yapılan yatırımlar, sadece kısa vadeli kazançlar değil, aynı zamanda uzun vadeli stratejik avantajlar da sağlıyor.
Özetle, Lockheed Martin gibi savunma devleri, güçlü ve istikrarlı iş modelleriyle uzun vadede güvenli liman olarak görülmeye devam ederken, yapay zekâ şirketleri daha agresif büyüme hedefleri ve yenilikçi teknolojileri ile yatırımcıların portföylerinde önemli bir yer tutuyor. Bu iki alan arasındaki dengeyi iyi kurabilen yatırımcılar, hem risklerini minimize edebilir hem de kazanç potansiyelini maksimize edebilir.
Sonuç olarak, Lockheed Martin, güçlü temettü geliri ve sağlam iş modeliyle uzun vadeli yatırımcılar için cazibesini koruyor. Ancak portföyünü çeşitlendirmek ve teknoloji alanındaki hızlı büyümeden pay almak isteyen yatırımcılar için yapay zekâ şirketlerine göz atmak faydalı olabilir.
